Bakı İzmir Tebriz
29 Mayıs gecesi yaptığımız, Cumhuriyetimizin 90. yılının kutlama programında, konser salonun arka sıralarında, hem konseri dinliyorum, hem de düşünüyorum.
Elgün Quluyev’in söylediği şarkıları, meni 20 yıl öncesine götürüyor. 20 yıl önce aynı şarkıları Reşit Behbudov okumuştu. 28 Nisan 1988 yılında İzmir’e gelen dahi sanatçımız, Atatürk Kültür Merkezinde, Elgün’ün Repertuarına çok benzeyen bir konser vermişti. Şarkıları aynıydı, sanki ses de aynıydı.
İki sanatçımızın da sesleri ve söyledikleri şarkılar birbirinin aynı gibiydi.
Konser öncesi, yazdığım davetiyelerde, “Azerbaycan’ın genç Reşit Behbutovlarından, Elgün Quluyev…” diye bir cümle kullanmıştım. Konser sırasında bu benzetmemin ne kadar doğru olduğunu düşünüyorum.
Piyano’nun tuşları ise adeta Terane Abbasova hanımın parmaklarının altında eziliyordu. Terane hanımın tarzının, ünlü piyanist (Reşit Behbutov’un konserinde ona eşlik etmişti) Çingiz Sadıkov’a ne kadar benzediğini düşünüyordum. Konser sırasında düşündüm ki, “Reşit Behbutov yeniden İzmir’e geldi.”
Elgün’ün söylediği şarkılar, beni 20 yıl öncesine götürdü. 20 yıl öncesi konseri düşünürken, bu konserle birlikte, o zamanki Büyükşehir belediye başkanı Burhan Özfatura’nın Belediye meclis kararıyla, Bakı ile İzmir’i kardeş şehir ilan etmesi aklıma geliyor. Sonra ise, İzmir-Bakı kardeşliğinin zaman içinde nasıl yaddan çıktığı, Belediye başkanları değiştikçe, bir önceki başkan zamanında alınan kararların nasıl unutulduğunu düşünüyorum. İzmir-Bakı kardeş şehir ilan edilmesinin tekrar yadlara salınması için, Kültür Merkezimize büyük işler düştüğünü, bu kardeşliğin tekrar canlandırılması için neler yapmamız gerektiğini düşünüyorum
Sonra bir şey daha aklıma geliyor, İzmir’de yaptığımız kültürel etkinliklerde her zaman Tebrizli sanatçıların da bizimle olduklarını hatırlıyorum. Bir dönem, Seyfi Azeroğlu, Möhsin Qurbani, Huşeng Azeroğlu, daha sonraki dönemlerde de Cavit Tebrizli ve son olarak ta, Tebrizli Reza Cudi…İzmir’deydiler.
Bakı ile Tebriz zaten doğma kardeştiler. İzmir ile de Bakı 1988 yılında kardeş ilan edilmişti. O zaman, İzmir ile Tebriz’de kardeş sayılmalıydı. “Kardeşimin kardeşi benimde kardeşimdir” mantığıyla düşününce ve Tebrizli sanatçı dostumuzun da konserimizde oluşu, bende, İzmir ile Tebriz şehrinin kardeş kabul edilmesi ve ilan edilmesi gerektiğini fikrini oluşturuyor.
Şehirler arasındaki kardeşlik unvanlarını, genel olarak belediye meclisleri veriyor. Bizim yada benim böyle bir unvan vermeye hakkım var mı? Yok mu? Diye düşünüyorum. Sonra soruma cevap veriyorum. İzmir’de 28 yıldır yaşayan bir vatandaş ve İzmir’de var olan bir sivil toplum örgütünün başkanı olarak, böyle bir kardeşlik ilan etmeye hakkım olduğuna karar veriyorum.
Konser bitiminde, konsere katılan sanatçı dostlarıma ve şenliğimize destek olanlara teşekkür belgelerine vermek için sahneye çağırıldığımda, bu düşüncelerimi şenliğimize katılan dostlarımıza da açıyorum. İzmir-Tebriz-Bakı kardeşliğini ilan ediyorum. Kendi kendime söz veriyorum. Bu şiarı, bu güzel üç şehrimizin, halkına da ulaştıracağım ve benimseteceğim. Öncelikle unutulan Bakı İzmir kardeşliğini tekrar hatırlatacağım ve İzmir ile Tebriz’in kardeşliğini tüm dünyaya ilan edip, kardeşlik fikrini Tebriz ve İzmir ahalisine benimseteceğim.
İzmir Tebriz kardeşliğini düşünürken, 1970 li yıllardan beri İzmir’de tahsil alan binlerce Tebrizli gençler aklıma geliyor.1980-1987 yıllarında birlikte okuduğumuz Tebrizli arkadaşlarım aklıma geliyor, 75-82 yılları arasında İzmir’de okurken Akordeon çalan Perviz bey, şu anda İstanbul’da bir özel hastanede çalışan Dr. Rıza, Uşakta Göz hekimi olarak çalışan Dr Cafer bey, o anda salonda olan Dr Mesut, Makine mühendisi dostumuz Aziz bey, Eşi İzmirli olan ve şu anda Londra’da diş hekimi olarak çalışan Ahmet, Danimarka’ya iltica eden kızıl saçlı Ekber ve sayıları yüzlerle ifade edilebilecek Tebrizli dostlarım aklıma geliyor. Onların bu ideaya benim kadar destek verecekleri aklıma geliyor. İzmir’de yaşayan 20000’den çok Azerbaycan Türkünün destek vereceği aklıma geliyor.
Ben sahnede İzmir Tebriz kardeşliğini ilan ettiğim sırada, salonda bulunan dostumuz Aziz beyde, bana Tebrizli, Azerbaycan’ın en büyük şairlerinden Şehriyar’ın bir posterini armağan ediyor. İki anlamlı olay üst üstü geliyor.
Ben fikrimi ilan ettikten sonra, mikrofonu alan Tebrizli Reza Cudi dostumuz, benim fikirlerime katıldığını söylüyor.
Ertesi gün bu fikrimi, telefonla Cavit Tebrizli dostuma da açıyorum ve onun da bu fikre memnuniyetle katıldığını duyuyorum.
Bu fikri ilan ettikten sonra sıra geldi, bu şiarı, dünya kamuoyuna ulaştırmaya, zor olan bir görev bekliyor beni ve kültür merkezimizi.
Elgün Quluyev’in söylediği şarkıları, meni 20 yıl öncesine götürüyor. 20 yıl önce aynı şarkıları Reşit Behbudov okumuştu. 28 Nisan 1988 yılında İzmir’e gelen dahi sanatçımız, Atatürk Kültür Merkezinde, Elgün’ün Repertuarına çok benzeyen bir konser vermişti. Şarkıları aynıydı, sanki ses de aynıydı.
İki sanatçımızın da sesleri ve söyledikleri şarkılar birbirinin aynı gibiydi.
Konser öncesi, yazdığım davetiyelerde, “Azerbaycan’ın genç Reşit Behbutovlarından, Elgün Quluyev…” diye bir cümle kullanmıştım. Konser sırasında bu benzetmemin ne kadar doğru olduğunu düşünüyorum.
Piyano’nun tuşları ise adeta Terane Abbasova hanımın parmaklarının altında eziliyordu. Terane hanımın tarzının, ünlü piyanist (Reşit Behbutov’un konserinde ona eşlik etmişti) Çingiz Sadıkov’a ne kadar benzediğini düşünüyordum. Konser sırasında düşündüm ki, “Reşit Behbutov yeniden İzmir’e geldi.”
Elgün’ün söylediği şarkılar, beni 20 yıl öncesine götürdü. 20 yıl öncesi konseri düşünürken, bu konserle birlikte, o zamanki Büyükşehir belediye başkanı Burhan Özfatura’nın Belediye meclis kararıyla, Bakı ile İzmir’i kardeş şehir ilan etmesi aklıma geliyor. Sonra ise, İzmir-Bakı kardeşliğinin zaman içinde nasıl yaddan çıktığı, Belediye başkanları değiştikçe, bir önceki başkan zamanında alınan kararların nasıl unutulduğunu düşünüyorum. İzmir-Bakı kardeş şehir ilan edilmesinin tekrar yadlara salınması için, Kültür Merkezimize büyük işler düştüğünü, bu kardeşliğin tekrar canlandırılması için neler yapmamız gerektiğini düşünüyorum
Sonra bir şey daha aklıma geliyor, İzmir’de yaptığımız kültürel etkinliklerde her zaman Tebrizli sanatçıların da bizimle olduklarını hatırlıyorum. Bir dönem, Seyfi Azeroğlu, Möhsin Qurbani, Huşeng Azeroğlu, daha sonraki dönemlerde de Cavit Tebrizli ve son olarak ta, Tebrizli Reza Cudi…İzmir’deydiler.
Bakı ile Tebriz zaten doğma kardeştiler. İzmir ile de Bakı 1988 yılında kardeş ilan edilmişti. O zaman, İzmir ile Tebriz’de kardeş sayılmalıydı. “Kardeşimin kardeşi benimde kardeşimdir” mantığıyla düşününce ve Tebrizli sanatçı dostumuzun da konserimizde oluşu, bende, İzmir ile Tebriz şehrinin kardeş kabul edilmesi ve ilan edilmesi gerektiğini fikrini oluşturuyor.
Şehirler arasındaki kardeşlik unvanlarını, genel olarak belediye meclisleri veriyor. Bizim yada benim böyle bir unvan vermeye hakkım var mı? Yok mu? Diye düşünüyorum. Sonra soruma cevap veriyorum. İzmir’de 28 yıldır yaşayan bir vatandaş ve İzmir’de var olan bir sivil toplum örgütünün başkanı olarak, böyle bir kardeşlik ilan etmeye hakkım olduğuna karar veriyorum.
Konser bitiminde, konsere katılan sanatçı dostlarıma ve şenliğimize destek olanlara teşekkür belgelerine vermek için sahneye çağırıldığımda, bu düşüncelerimi şenliğimize katılan dostlarımıza da açıyorum. İzmir-Tebriz-Bakı kardeşliğini ilan ediyorum. Kendi kendime söz veriyorum. Bu şiarı, bu güzel üç şehrimizin, halkına da ulaştıracağım ve benimseteceğim. Öncelikle unutulan Bakı İzmir kardeşliğini tekrar hatırlatacağım ve İzmir ile Tebriz’in kardeşliğini tüm dünyaya ilan edip, kardeşlik fikrini Tebriz ve İzmir ahalisine benimseteceğim.
İzmir Tebriz kardeşliğini düşünürken, 1970 li yıllardan beri İzmir’de tahsil alan binlerce Tebrizli gençler aklıma geliyor.1980-1987 yıllarında birlikte okuduğumuz Tebrizli arkadaşlarım aklıma geliyor, 75-82 yılları arasında İzmir’de okurken Akordeon çalan Perviz bey, şu anda İstanbul’da bir özel hastanede çalışan Dr. Rıza, Uşakta Göz hekimi olarak çalışan Dr Cafer bey, o anda salonda olan Dr Mesut, Makine mühendisi dostumuz Aziz bey, Eşi İzmirli olan ve şu anda Londra’da diş hekimi olarak çalışan Ahmet, Danimarka’ya iltica eden kızıl saçlı Ekber ve sayıları yüzlerle ifade edilebilecek Tebrizli dostlarım aklıma geliyor. Onların bu ideaya benim kadar destek verecekleri aklıma geliyor. İzmir’de yaşayan 20000’den çok Azerbaycan Türkünün destek vereceği aklıma geliyor.
Ben sahnede İzmir Tebriz kardeşliğini ilan ettiğim sırada, salonda bulunan dostumuz Aziz beyde, bana Tebrizli, Azerbaycan’ın en büyük şairlerinden Şehriyar’ın bir posterini armağan ediyor. İki anlamlı olay üst üstü geliyor.
Ben fikrimi ilan ettikten sonra, mikrofonu alan Tebrizli Reza Cudi dostumuz, benim fikirlerime katıldığını söylüyor.
Ertesi gün bu fikrimi, telefonla Cavit Tebrizli dostuma da açıyorum ve onun da bu fikre memnuniyetle katıldığını duyuyorum.
Bu fikri ilan ettikten sonra sıra geldi, bu şiarı, dünya kamuoyuna ulaştırmaya, zor olan bir görev bekliyor beni ve kültür merkezimizi.
1 yorum:
yasasin butun turk dunyasi
Yorum Gönder